“Benim Varlığım Senin Varlığın ile Anlamlı”
Dünya üzerinde farklı kimliklerin bu denli zıt kutuplarda bulunuyor olmasının elbet çeşitli nedenleri vardır. Bunun başında bireyin ve toplumun korku ve narsizm duygularının ayyuka çıkıyor olmasıdır. Hangi düşünce olursa olsun, hangi ideoloji olursa olsun bir diğeri bir ötekine zorla bir dayatma sürdüremez.
Peki herkesin bu kadar farklı olduğu bir dünyada özümüzde aynı olduğumuzu nereden anlayacağız; ya da ortak bir paydada nasıl buluşacağız. Herkes kendi bulunduğu mahallesinde haklı ise yanlış olan nedir? Bu kadar çok haklının olduğu ve yanlış olanın hep öteki olduğu bir toplumda hakikat nerede saklıdır? İnsan o hakikate nasıl erişir? Suçlamanın, yargılamanın, nefretin kolay olduğu bir dünyada merhameti nereden yüceltebiliriz?
Bütün dünya üzerindeki çözümsüzlüklerin baş aktörü siyasileştirilmiş ve ideolojileştirilmiş sistemler. Bu sistemleri körükleyen ise toplumların liderlerini bu denli putlaştırmasında saklı.
Bundan vazgeçer miyiz? Putları yıkar mıyız?
Uzun vadede hayır !
Peki neden?
Çünkü korkuyoruz ve bir görüşe, bir ideolojiye, bir lidere bağlanmak zorundayız. Bize kurtarıcı lazım.
Peki birey olarak sen kimsin? Bu hayattaki rolün nedir?
Bilmem; oyum, şuyum, buyum.
Yok yok öyle değil, esas itibari ile sen kimsin?
İnsanım.
Peki ya öteki kimdir?
O da insan.
Bazen çok temel ve basit sorulara yoğunlaşmaktan öte karmaşık soruların peşine düşüyoruz. Basit sorulara kendi vicdanımızla hakikatli cevaplar veremediğimiz için sonraki sorular hep eksik cevaplı olagelmektedir.
Siyasetten öte insanlar fizik konuşsa diye düşünüyorum. Fizik yasalarından, Evren’in yasalarından konuşsalar, hayret etseler, merak etseler, paylaşsalar bunları ve bu yasaları siyasete uyarlasalar diye düşünüyorum. O kadar ilginç bir Evren’de yaşıyoruz ki ve yaşadığımız yer bir“hiç” noktasında. Ve bu hiçlik içinde bazen çok bir şey olmanın mücadelesini veriyor insan evladı. Evren’in uçsuz bucaksız diyarında bunca farklılığın barındığı ve çeşitliliğin güzellikler sunduğu bir Evren’de tek ırk olmanın mücadelesini veriyor insanlık. Bunca çeşitliliğin içinde toplum olmak ise önce bireylerin toplum anlayışını kabullenmesi ile başlar. Dünya üzerindeki yapay toplumun kimseye bir getirisi olamaz.
Bir örnekle açıklayayım;
Bir sünger düşünün ve süngerin üzerine belirli bölgelere bilyeler yerleştirin. Daha sonra bu süngerin üzerine parmağınız ile bastırın. Bu her biri birey olarak görünen bilyeler birden parmağın süngere teması ile ortaya toplanacaktır ve toplum kavramını oluşturacaktır.
Peki bu topluma bir kimlik, bir aidiyet, bir ırk baskısı yapabilir misiniz?
Bu bilyelerin her birinin bir rengi, bir dili, bir ırkı var. Parmağınızın iktidarlığı sayesinde yapay bir toplum algısı yarattınız ve bilyeleri kendi himayeniz ve baskınız altında topladınız.
Özgür bir birey olma arzusu içinde olan bilyeler düştüğü çukurdan çıkmak isteyecek; fakat o çukurdan çıkan her birey acıyı da hissedecek. O çukurdan çıkan ve önce kendi içinde birey olma arzusunu kazanmak isteyen birey hain olacak, ötekileştirilecek ve acı çeke çeke kovulacak ya da yutulacak.
Öte yandan kendi içinde toplumlaşmayı içselleştirememiş, dibinde duran rengi özümseyememiş, kabullenememiş bilyeler birbiri içinde çatışmaya girecektir. Parmağını basan güçlü olduğunu düşündüğü için süngere daha fazla basıp bilyelerin o çukurdan çıkmasını istemeyecektir.
Şimdi bu kadar renk kendi renklerini özgürce yaşayamadığı için bir parmağın, bir düşüncenin esaretinde olduğu için toplum olma kıstasını sağlamış olabilir mi?
Diğer bir örneğe bakalım:
Güneş sitemini düşünelim. Ve yörüngelerinde dolanan gezegenleri düşünelim. Eğer bu gezegenler hep birlikte çukura düşerlerse -yani Güneşin içine düşerlerse- ne olur?
Her bir gezegen bilye ise ve bu gezegenler kendi içinde toplum olabilmeyi ( Güneş sistemi ) özümsemişse ve her bir gezegenin bir rengi ve özelliği var ise, önce kendi içinde bireyleşip, özgürleşmişse ve özgürleşmenin de yanı sıra yörüngelerindeki gezegenlerden de sorumlu ise, ayrıca bu birliktelikle yaşamın kaynaklarını da doğuruyorlar ise bu toplum sağlıklı değil midir?
Evren bu kadar farklı çeşitliliği basitlikle barındırabiliyor ve toplum olabilmeyi başarabiliyorsa insan neden yapamasın?
Evren’in işleyişi demokrasinin en güzel örneklerinden biridir. Dünya üzerinde ise demokrasi diye bir kavram daha yoktur. Doğada vardır; fakat insanın sadece dilinde vardır. Demokrasi demek; farklılıkların bir çatı altında var olması demek değildir. Demokrasi; farklılıkların birbirini koşulsuz, şartsız kabullenebildiği ölçüde başlar. Kapıların birbirine tamamen kapatıldığı, insanların birbirini ötekileştirdiği, mazeretler üretip nefret söylemleri ürettiği toplumlarda demokrasi; demokrasiyi gerçekten ruhunda özümsemiş, doğayı, evreni bilen ve insanın özünü benimsemiş insanların sancısına yol açmakta ve “Can’lar gelin bir olalım” sözü sönüp gitmektedir.
Bu yüzden insanlığın Evren’in yasalarından çıkarması gereken dersleri vardır ve insan kendini üstün varlık olarak görmekten vazgeçmelidir.
Dünyada bayrakların, partilerin, siyasi kutuplaşmanın, putlaştırılan liderlerin insana bir kazancı olmaz ve ötekinin elini tuttuğun andaki duygunun hissiyatını hiçbir lider sunamaz.
Kimliğinden öte, ideolojinden öte sen bir insansın. Ve benim varlığım senin varlığın ile anlamlı.
Biz birbirimize karşı insan olabildiğimiz ölçüde insanızdır.
Sen farklılığına rağmen karşımda olabildiğin ölçüde, anlaşamasak dahi seninle paylaşabildiğim ölçüde insanım.
Öfkesi olanın davası masum olsa bile beraberinde zulmü ve zalimliği getirir; fakat merhameti olan insanın ise davası birlik olmayı, nefeste buluşabilmeyi getirir.
Nefretsiz bir dünya hayali ile…